6 Ağustos 2012 Pazartesi

Ağlatmayın anaları...

Yine teröristler birliğe saldırmıştı. Şehitler ve yaralılar vardı... Haber merkezinde bilgileri toplamaya başlamıştık. Telefonlar hiç susmuyordu...

Birini kaldırdım. Ahizenin diğer ucunda ağlamaklı bir kadın vardı. Zor konuşuyordu... Evladım teröristler saldırmış, benim evladım da orada görevli, size gelmiştir bilgi acaba adı var mı şehitler arasında.

Gel de cevap ver. Acıydı bir şeyler söylemek. Yoktu ama oğlunun adı. Kadın ağlıyordu hala, bu kez sevinçten belki de. Oğlu yaşıyordu. Ama başka ananın oğlu yitip gitmişti...

Ağlayarak teşekkür etti. Kapattı telefonu. O an o evde tarifsiz bir mutluluk vardı... Evladı yaşıyordu. Ama ya biz... Bir aileyi mutlu etti söylediğimiz ama başka bir ailenin ocağına ateş düştü.

Kolay deği, yıllarca yetiştirdiğiniz bir evladı kaybetmek...

Düşünün bir...

Bebekken gazı nedeniyle geceler boyu yatmadığında sabahlarsın.

Yürümeye başladığında aman düşmesin diye peşinden koşarsın...

Biraz daha kendine geldiğinde, parkta düştüğünde, ayağı kanadığında içiniz cız eder..

Ya evladını şehit veren anne, baba. Onların yürekleri kavrulur. Bizler unuturuz bir kaç gün sonra ama o, ölene dek yüreğinde yaşatır acıyı... Geçmiş aklına gelir. Oğluyla yaşadıkları, kızması, belki de tokat atması...

Kızar kendine... Keşke bir fiske bile vurmasaydım der. Üzülür. Elden bir şey gelmez ama.

Ağlatmayın anaları artık...

Bırakın gücü, iktidarı... Ağlatmayın anaları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder