19 Temmuz 2012 Perşembe

Yeşil'in gücü...


Devir değişti, sermayenin adresi de rengi de değişti...
Eskiden, delikanlıyken biz, para farklı yerlerdeydi...
İşini bilen ve emekli olunca şirketlerde başdanışmanlık yapan emekli askerlerde. .
Ve götürdükleriyle işini iyi bilen memur amcalarda.
En iyi evlerde onlar otururlardı.
Muhafazar geçinir ama onların pek namazla niyazla olmazdı... Onun için devasa camilere gerek yoktu.
Yakınlarda bir cami olsun da, cuma'dan cuma'ya gider geliriz diye düşünürlerdi.

Peki noldu? Sermayenin adresi değişti. Hatta rengi de değişti.. Eskiden kırmızı, beyaz, sarı, maviyken şimdi yeşil oldu hem de yemyeşil....

Artık lüks rezidanslarda, akıllı binalarda yeşil sermaye kendine sağlam yer buldu... Yılların verdiği boşluğun doldurulmasıydı bu. Hücum ettiler binalar... İstanbul'un dört bir yanında yükselen ultra lüks devasa binalarda oturkmaya başladılar, altlarında son model cipler..

Eeee her şey bu denli büyük ve lüks olunca haliyle ibadethane de olmalı... Camiler büyüdü, lüks oldu,
hatta en büyük oldu. Amaç ibadetten çıktı, gösterişe döndü.

Mimar Sinan Camii... Muhteşem mimarın adının verildiği cami. Ataşehir'de, yeşil sermayenin göbeğinde yükseldi. bugün yarın açılacak. Başbakan gelecek, kurdeleyi kesecek, gerinecek, övünecek. Dünyaya gösterecek eserini... Yeşil sermayeye evlerini açan işadamlarının koltukları kabaracak. Yeni işler alacaklar...

Çamlıca'ya yapın en büyüğünü... Yeşilin gücünü gösterin herkese...

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Bu para Güneş'in hakkı...

66 Bin başvuru...
2.2 Milyar Lira gelir...

Hükümetin bedelli askerlik projesi sonrası ortaya çıkan sonuç... Para kasada. Peki bu parayla ne yapılacak bilen var mı?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aslan payını engelliler, şehit yakınları ile gazilerimizin yararına harcayacak... Bitmedi bir de ‘şehitlik’ projesi var.

Nedir bu şehitlik projesi.. İngiltere ve Japonya'daki model gibi. Çok özel bir çalışma. Şehitliklerin yeniden modernizasyonu...

Şimdi bedelliden gelen parayla şehitlik yapılması ne denli mantıklı.. Aslında o para, bu ülke için canını verenlerin diyeti olmalı...

Binlerce şehit ve gazi yakını var Türkiye'de... Öğrencisi, engellisi, yaşlısı, genci, dulu. Bu para onlara gitmeli.. Para fonda toplanmalı... Tüm şehit ve gazilerin yakınlarının profili çıkarılmalı. Onlara pay edilmeli.

Okumaları sağlanmalı, iş bulmaları sağlanmalı... O paranın tek allah kuruşu başka yere harcanmamalı...

Şehitliklerin yenilenmesi başka türlü de yapılabilir.. Ama tabii, tüm parayı yardıma harcarsan, kamuoyuna gösterecek malzemen olmaz.. Şehitlik yenilersen, görkemli açılışlar yaparsın, medya akın eder, gazete ve televizyonlarda birinci haber olur..

Hatırlarsınız dimi... Şırnak'ta şehit düşen Jandarma onbaşı Kasım Aksoy'un çorabı delik 3 yaşındaki Güneş isimli kızını... Adı 2007'deki Irak'ın kuzeyine yapılan harekata verilmişti...

Bu paranın her bir kuruşu o ve o'nun gibilerin hakkı...

10 Temmuz 2012 Salı

Ah istanbul...

Her şey çok güzel başlamıştı oysa... Çengelköy'den Beşiktaş'a boğaz vapuruyla geçerken, püfür püfür esen rüzgar içimi serinletiyordu.. Üstelik köprü trafiğini görünce dünya varmış dedim bir an...

O da ne.. Ne güzel sürpriz.. Tam sayamadım ama 10 kadar yunus, resm-i geçit yapıyordu boğazda. Hem de yanıbaşımda.. Harika bir görüntüydü... Tüm kederler, dertler bir kaç dakikalığına da olsa rafa kalktı...

Öylece bata çıka gittiler uzaklara.. Eee vapur da iskeleye yanaştı. İşte o anda başladı stres... Hep bir acelemiz var. Daha vapur yanaşmadan atlamaya çalışanlar, düşerim korkusunu hiç düşünmeden gitme derdindeydi...

Haliyle İstanbul'da çalışmalar sonrası trafik kilit olunca yöneticilerin de tavsiyesiyle toplu taşıma araçlarını kullanıyorum artık. Benim gibi bilinçli yüzlercesi de... Ama bu şehri yönetenler, maalesef yardımcı olmuyor bize...

Adam vapuru kullanmış karşıya geçmi, aracı iskelede bekliyor, işgüzar bir trafik polisi, bekleme yapma burda git bakalım diyor şoföre. Gel de sinirlenme... Nedir bu ya. Ayıp...

Minibüs beklerken, sıcağın da etkisiyle olsa gerek, bir vatandaş, bir başka vatandaşa çarpıyor. Özür dileyip gideceği yerde bağırıyor, çağırıyor. Kavg çıkması an meselesi ama allah'tan biri duyarlı da yoluna gidiyor.

Yola çıkıyorum. Bu ne trafik.... Kısa süre sonra anlıyorum nedenini. Köprüye girmeye çalışanlar tüm şeritleri kapatmış, haliyle bizim yolumuz da kapalı...

Neyse zor bela atlattık trafiği... İneceğim durağa geldim. O da ne... Bir çalışma da burda... Öylesine bir gürültü var ki anlatamam. Korna sesleri, insanların bağırışları, motor gürültüsü ve iş makinesinin insanın beynini törpüleyen o yüksek sesi...

Dayanılır gibi değil.. İsyan noktası tam anlamıyla...

İstanbul üstüne para verilip de yaşanan bir şehir artık.. Üstelik bu kadar paraya bir de çile çektiğimiz şehir...

Bugün bir kez daha anladım ki, varsa imkanın, durma bir dakika bile git...

9 Temmuz 2012 Pazartesi

güçlü mü, mutlu mu?

Hep bir skandal, hep bir sorun...

Her dönem ayrı dertler... Hiç bitmeyen haykırışlar...

Güzel ülkem... Perişan eder adamı. Mutlaka birileri dertlidir, aynı anda bi kaç kişiyi mutlu etmek zordur. Ya ak vardır ya da kara. İkisi birarada asla olamaz...

Solcusu da dertlidir, sağcısı da... Müslümanı da sıkıntı çeker, ateisti de. Alevisi de yabancıdır, sünnisi de...

Hiç huzurla geçen bir dönem olmamıştır. Güç kimdeyse onun borusu ötmüştür. Kimi zaman tüm ülkede, kimi zaman yerelde.. Ama mutlaka birileri hep üstündür...

Başörtülü yıllarca perişanım dedi, şimdi başı açık olanlar isyanda...

Asker darbe yaptı yıllarca, yapmayan içeri atıldı.. Şimdi onlar da dertli...

Arkadaş arasında konuşursun gelip geçer ama biraz etkin varsa ülkede suçlusundur. Gazeteciler de içerde onlar da isyanda...

Her gün ayrı bir hareket... Hiç bitmez aksiyon... Nefes almana izin yoktur...

Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor taraftarları takımları aynı stadda izleyemez ama milli maçta her bayrak vardır ellerde... Bu ne yaman çelişkidir.

Sanki durmadan birileri düğmeye basar. İlla karışmalı ülke... Karıştırılmalı...

Güçlü ülke olmanın bedeli midir bu? Peki tüm bu bedellere rağmen büyük ülke olmak güzel mi? Mutluluk mu önemlidir, güçlü ülke olmak mı?

Nasıl ki derler, her işin başı sağlık... Her güzel ve güçlü ülkenin de teminatı mutlu insanların yaşamasıdır...

Ülkem sözde güzel ve güçlü. Sözde çünkü mutlu değil insanlar...

5 Temmuz 2012 Perşembe

İstifa...

İstifa...

Her büyük olay sonrası hem sorulur hem de beklenir... Bize Japonya örnek gösterilir... Adamlar nasıl yetiştirildilerse, hata yaptıkları an çeker giderler...

Aynı erdem bizimkilerden de bekleniyor. Ama nafile bir bekleyiştir. Hiçbir dönem olmamıştır. Cumhuriyet tarihinde belki de bir elin parmaklarını geçmez, çekip giden.

Giden de ya medyanın baskısıyla gitmiştir, ya da gerçekten adalet var diye.

Şimdi, Samsun'da 9 vatan evladının sel felaketi nedeniyle ölümü konuşuluyor. Yitip gittiler, birilerinin hataları yüzünden....

Ama ara ki, hatayı yapanı bulasın... Toki konutları ya bunlar, eski başkan yeni bakanın üstüne gidildi ama anında bertaraf etti salvoları... Samsunlu spor bakanı da, destek verdi, ''olur mu öyle şey, asıl daha büyük felaket önlendi'' dedi.

Peki kim hatalı... Doğa mı? Bu kadar da yağmur yağar mı ey rabbim... Neden yapıyorsun böyle bir şeyi. Neden zor durumda bırakıyorsun hükümetimizi.

İstifaya çağrıldı bakan. Ama o hiç de oralı olmadı. Her felaket sonrası istifa mı edilir arkadaş diye düşündü herhalde... Etmez arkadaşlar boşuna beklemeyin. Çünkü kadercidir bu zihniyet. Allah'ın takdiridir ölüm. Hata kesinlikle o evde oturanlarındır.

Ve sakın beklemeyin böyle bir erdemi..

22 Temmuz 2004'ü hatırlayın... Hızlı tren adı altında bir şeyler yapmışlar, o tren Sakarya Pamukova'da devrilmişti. 41 vatan evladı ölmüştü... Suçlu makinistti, raylardı. Ama o trenin o yolda gitmeyeceğini bakan ve etrafındakiler düşünmemişti...

Pamukova yaşanırken bakan olan, şimdi hala bakan... İstifa mı? Ne gerek var ya, ölen ölür kalan sağlar bizimdir...

Allah hepsinin taksiratını affetsin..

4 Temmuz 2012 Çarşamba

suçlu biziz...

Kar yağar, tipi olur... Yönetici der ki; sakın işiniz yoksa sokağa çıkmayın, araçla değil toplu taşımayla seyahat edin.

Yol tamiratı yapılır... Yönetici der ki; tatile gidin.

Hava çok sıcaktır... Yönetici der ki; aman sokakta ne işiniz var, kalın evinizde.

Üst düzey bir devler başkanı gelir... Yönetici ortada yoktur ama adamları saatler öncesinden trafiği keser, gelen zat da, ''ne güzel ya hiç trafik sorunu yok'' der.

Çöpler toplanır... Yönetici çıkmaz bu kez ama çöp kamyonu ya sabah ya da akşam iş saatinde çıkar trafiğe.

Yağmur yağar, sel olur... Yönetici der ki; dere kenarına ev yapılırsa sonuç bu olur.

Yağmur yağar, sel olur... Yönetici der ki; (bu kez dere yatağına kendi yaptığı evleridir.) Çok yağmur yağdı, dere suçludur.

Valla böyle yönetici olunuyorsa... Ne alâ memleket derler...

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Mücadele ve hassasiyet...

Aziz Yıldırım tahliye olur olmaz... Bir şey diyemem. Şahsi fikrim bırakılmasından yana o ayrı.

Aslında yazmak istediğim Fenerli dostlarımım tavırları... Öyle ki, bizler siyasi düşüncelerimiz, tuttuğumuz takımlarımız olarak farklı kulvarlardayız. Ama aynı havayı soluğudumuz yerlerde aynı şeylere üzülüp, aynı şeylerden mutluluk duyarız...

Fakat son 1 yıldır, sanki yetmesmiş gibi yine insanların üzerine nifak tohumları atıldı, attırıldı... Bir kısmın düşünceleri tüm camianın düşüncesiymiş gibi yansıtıldı. Birilerine küfrederken, acaba o takıma gönül veren, dostum, arkadaşım, canım, ciğerim üzülür mü diye kimse düşünmedi.

Herkes kendince düşüncesini ifade etmek zorunda kaldı. Sanki, yaşananlardan keyif alınıyormuş gibi izlenim yaratıldı... 

Mazlum edebiyatı yapılırken, başkalarının hassasiyeti çiğnendi... Yarın öbür gün taraflar değiştiğinde benzer şeylerin yaşanması artık daha mümkün.

Aslında sitemin dostlara... Bir mücadele uğruna savaşırken, en yakınındakileri ezdiler... Yıprattılar... Bunlar gelip geçici... Unutulmaması gereken dostlukların sürdüğüdür...