Delikanlılık hayalimdi gazetecilik... Orta okul döneminde gazetelerin verdiği televizyon eklerini okurdum. Kanalların haftalık yayın akışlarını incelerdim. Sonra kendimce akış yapardım.
Hatta Türkiye'nin ilk müzik - spor kanalını da kurmuştum. 24 saat müzik ve spor yayını yapan bir kanaldı. Hayaldi ama güzeldi.
Sonra biraz daha büyüdüm. Lise son. Bir film izledim, hayatımın akışı hızlandı. Adı "up close and personal" idi. Yani Türkçe çevirisiyle çok yakın ve çok özel. Bir aşk filmiydi ama televizyoncu bir çiftin aşk hikayesiydi..
Film bittiğinde kararım kesindi. Gazeteci olacaktım. Dönüşü yoktu. Ne annemin öğretmen ol isteği ne de babamın turizm oku otelde çalışırsın telkini kararımı değiştirdi. Sınava girdim. Tüm tercihlerim iletişim fakülteleriydi...
Ve olmuştu. Kazanmıştım. Hayallerim gerçek olmuştu. Daha orta okulda resmettiğim hikaye önümdeydi. Gazeteci olacaktım. İnsanlara bilinmeyenleri ilk ben aktaracaktım.
4,5 yıl okudum, yarım dönem uzattım. Zira askerlik vardı.. Sonra Staj yaptım, parasız aylarca çalıştım. Hiç sıkılmadım, hiç of demedim. İçimdeki istek öylesine büyüktü ki, seviyordum bu mesleği.
Yıllar yılları kovaladı. O filmde izlediğim gazetecilik değildi yaptığım. O filmdeki bir aşk da değildi... Neydi peki bu yaptığım. Ben de yanıt veremedim buna.
Ama yine de direndim. Seviyorum dedim ya bu mesleği, hem de öyle böyle değil. Ölesiye bir aşktı bu.
Fakat aşk bitiyor mu diye soruyorum kendime. Hele belirsizlikler var ya, kopartıyor insanı yaptığından.
Gazetecilik benim için sevda, kara bir sevda.
Bir yanım kopmak istiyor, diğer yanım sımsıkı tutuyor.
Bir yanım kalk git diyor, bir yanım kal diye diretiyor.
Bir yanım öfkeli, diğer yanım saf aşık...
Bir yanım kızgın, diğer yanım sevdalı...
Her şeye rağmen gazeteciyim... Öyle de kalacak gibi.. Kimbilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder